Kent Dediğin Nedir ki?

19 Ağustos 2015


“Kent” ne demektir? Hangi anlamları içerisinde taşır? Mekansal boyutu daha belirgin belki de, o mekanı dolduran öğeler, yeterince açık mı? Tam olarak neleri barındırır bir kent fiziki ve manevi sınırları içerisinde? Ne türden olayları ve ne türden hayatları?

Ya geçmiş? Kentin her bir taşına ayrı bulaşmış olan geçmiş? Aslında ne kadar eskidir ve kimlerin öyküsüdür, nelerin tarihidir?

Ve bir kentin insanları… Kimlerdir onlar? “Orada doğanlar mı, orayı doğru yaşamayı bilenler mi?” desem, yanıtı zor olur belki… Ama ya “orayı gerektiği gibi sevenler mi?” dersem?

Galiba en doğrusu, nizami tanımlardan başlamak… Bilimsel yaklaşımları ve sözlük tariflerini gözden geçirip bizim için en geçerli olacak anlama ulaşmak…

Kent, en temel tanımıyla, bir yerleşim birimi… Bazı net ölçütlere göre tarif edilen ve pek çok konuda, kasaba veya köyde bulunmayan belirli boyutlara ulaşmış olan bir birim… Bu “bazı net” ölçütlerin başında idari statü ve ekonomik özellikler geliyor ve de ulaşmış bulunduğu söz konusu “belirli” boyutlar, genellikle bir bölümü daha teknik ve somut, bir bölümü de daha nesnel ve yoruma açık bazı klasik noktalarda ölçülüyor. Bu noktaları, iki temel grupta toplamak mümkün: Nüfus yoğunluğu, yüzölçümü, eğitim düzeyi, sahip olduğu ulaşım ağı, okul ve hastane sayısı gibi standart demografik/istatistik faktörler ve de mimari özellikler, iletişim imkanlarının çeşitliliği, belirli konulara ayrılmış mekanların varlığı (konser salonu, tiyatro binası, spor tesisi, vb.), farklı tüketim olanakları, eğlence seçenekleri ve ileri öğrenim olasılıkları gibi belirli yaşam kolaylık ve zenginlikleri…

Ekonomik özellikleri açısından diğer yerleşim birimleriyle kıyaslarsak, öncelikle bir kentin geçim kaynağının tarım ve hayvancılıktan, endüstri ve hizmet sunumu gibi alanlara kaymış olması gerekiyor. Buna ve diğer yerleşim birimlerine göre çok daha fazla yoğunluk gösteren nüfusuna bağlı olarak, fiziksel altyapısının belirli bir düzeye ulaşmış olması da gerekli tabii… Yine aynı nedenlerden, kent yapısı içerisinde yer alan uzmanlaşma alanları ve iş bölümü de diğer yerleşim birimlerinden hem farklı, hem de daha detaylı çünkü kentte mevcut yaşam ve iş alanları kasaba ve köye göre çok daha çeşitli…

İdari açıdan var olan tanımları tekrarlamaya belki de fazla gerek yok çünkü zaten aslında bir kent idari niteliğini de diğer özellikleri sayesinde kazanıyor. Yani çok özel istisnalar dışında, bir yerleşim birimine idari olarak “kent” olma hakkı ancak belirli demografik ve ekonomik özelliklere ulaşmışsa veriliyor. Yine de, kısaca idari bir tanım da yapmak gerekirse; bilindiği gibi bir kent, merkezi yönetimin en üst düzey mülki idare birimi olarak bir vali tarafından yönetiliyor. Güvenliği bir emniyet müdürüne bağlı olan bir teşkilat tarafından sağlanıyor ve her kent, yöneticileri kendi halkı tarafından seçilen, mantıklı boyutlarda bir takım yerel hizmet birimlerine, yani belediyelere, bölünmüş bulunuyor. Demografik ve istatistik verilerden giderek yapılan tanımlara göre, “büyük kent”, “küçük kent”, “metropol”, “megapol” gibi ilave kavramları da tarif etmek mümkün. Bu açıdan yapılan tanımlarda belirleyici faktörlerin başında nüfus büyüklüğü ve buna bağlı bazı uygulamalar geliyor; bir kentin metropol olması için nüfusunun 10 milyonu geçmesi gerekiyor örneğin… Ama bana sorarsanız, “küçük/büyük kent”lik durumu bir ruh durumu ve bu da, o kentin, coğrafyadan tarihe kadar pek çok etkenle oluşmuş bulunan kültürünün niteliğiyle ilgili… Bu yüzden de, kentin “nizami” tanımlarına pek dahil değil herhalde…

Yaşam zenginlikleri üzerinden giderek tanımlama yapıldığında, konuya mutlaka dahil edilmesi gereken bir boyut daha var; bir kentin ölçeği gereği doğal olarak bir parçası haline geldiği çeşitli iletişim ağları… Standart tanımlara göre “kent” olarak adlandırılabilecek nitelikteki tüm yerleşim birimleri, önce yakın çevrelerindeki, daha sonra da tüm dünyadaki diğer yerleşim birimlerine ve pek çok alandaki sayısız cazibe merkezine otomatik olarak erişim sağlıyor. Böylece, dahil/ait oldukları iletişim ağları sayesinde, tüm başka kentlerin ve yerleşim birimlerinin sunabildiklerine ulaşma, en azından haber alma ve olup biteni öğrenme olanakları oluyor. İzole olma tehlikesi, başkalarından kopuk ve habersiz yaşama olasılığı ortadan kalkıyor; dünyanın bir parçası haline geliyorlar. Dünya nimetlerinin, kendi sınırları içerisinde olmayanlarına da ulaşabilme olanağı/hayali doğuyor.

Doğrusunu isterseniz, bu ölçüm ve tanımları da farklı alanlarda çalışan farklı uzmanlar kendi bakış açılarına göre ve biraz da diğerlerinden bağımsız biçimde yapıyor… Sosyologlar, tarihçiler, şehir planlamacıları, ekonomistler, antropologlar, sanatçılar, bilim adamları, mimarlar, kültür araştırmacıları, akademisyenler, sıradan kent yaşayanları ve daha niceleri kendilerine uygun olan ve kendi uzmanlık alanlarına ait bir bakış açısı yansıtan farklı kent tanımları üretebiliyorlar.

Bu yüzden de, tüm bu tanımlar bir araya koyulunca ortaya çıkan genel bir tarif mevcut olsa da, kentin özelliği biraz da aslında bir türlü tam olarak tanımlanamamasından geliyor… Bana sorarsanız, kent olgusunun en çarpıcı tarafı, böyle tek bir teknik tanıma sığdırılması güç olacak kadar çok yönlü, değişken ve dolayısıyla da dinamik olması… Yalnızca bugüne göre değil, çok eski zaman dilimlerine göre tanımladığımızda bile aynı sınavdan yüzünün akıyla çıkması; tarihin değişik bölümlerinde değişik anlamlar kazanmış ve bu anlamlara uygun olan çok farklı yaşam biçimleri üretmiş olması… Yani asıl ilginç olan, kent kavramının, bir “olgu” olarak tanımlanabilecek kadar zengin, derin ve karmaşık olması… Kendine has bir karmaşa, başlı başına bir macera kent… Benzersiz bir gerçek, tamamen kendine özgü bir organizma, kıyaslanması zor bir mekanizma…

Her ne kadar bir kent, coğrafi sınırlarından tutun da, idari boyutlarına kadar pek çok kritere göre, birçok farklı biçimde tanımlanabilir ise de, bence en anlamlı tanım, içerisinde kentin insanlarını ve yaşam biçimlerini de barındıran tanım… Yani, bence aslında doğru olan, kenti her şeyden önce bir yaşam birimi olarak tanımlamak… Teknik ve nesnel ölçütlerin dışında bir şeylerle de değerlendirilmesi gereken bu boyut, kentin içerisinde barındırdığı farklı yaşam katmanlarının diğer yerleşim birimlerine göre zenginliğinden geliyor ve bence kentin asıl gerçek özelliğini oluşturuyor… Böyle bakarak, demografik, ekonomik veya idari ölçütlere göre kent olarak adlandırılamayacak bir yerleşim birimini de, eğer yaşam zenginliği, tarih birikimi ve kültür düzeyi yeterliyse, kent kapsamında algılamak mümkün. Böylece, nizami tanımlara veya resmi sıfatlandırmaya göre kasaba veya hatta köy olan bir yeri, insana yaşattıkları, kendi insanlarının yaşadıkları, gelecek için vaat ettikleri ve geçmişinde taşıdıkları gibi çok daha soyut değerlendirmelerle kent olarak kabul etmek, yani bir kentin yorumlandığı gibi yorumlamak olanağı doğuyor. Çünkü bence bir kentin gerçek tarifi, sosyal yaşantıyı, kültür birikimini, hukukun günlük hayattaki uygulanma kalitesini, tarihi, politik duruşu, sanatın yaşamının farklı boyutlarına yansımasını da içeren tarif… Kısacası, kent aslında bu son saydıklarımın bir bileşkesi; insanın en karmaşık yaratılarından birisi… İçerisinde yaşarken algılanış biçimiyle, kent bir şenlik, kentte yaşamak da bir keyif… Bu boyutların ise, standart tanımlardaki objektif kriterlerle pek bir ilgisi yok…
Söz kentin insanlarına gelince, belki bir de “kentli” kavramını tanımlamak gerekir… Kentte yaşıyor olmak yeterli midir kentli sayılmak için? Yoksa bu bir yaşam becerisi, bir ruh durumu mudur? Bu soruların cevapları da, tıpkı “küçük kent”in tanımı gibi, bana göre en fazla olayın ruhuyla ilgili ve bu yüzden de, ansiklopedi veya sözlük benzeri kaynaklarda bulunan cinsten değil ve de tabii sınırsız yoruma açık…
Bu durumda, kim bilir bu yazılanlar belki de, okuyanların kendilerine ne kadar “kentli” demek istediklerini fark etmelerine de yardımcı olur.

Güzin Yalın

Bu yazı, Güzin Yalın’ın  yayına hazırlanmakta olan ‘Geri Çağıran Kentler’ adlı kitabından alıntıdır.

 

Özet
Kent Dediğin Nedir ki?
Başlık
Kent Dediğin Nedir ki?
Açıklama
“Kent” ne demektir? Hangi anlamları içerisinde taşır? Mekansal boyutu daha belirgin belki de, o mekanı dolduran öğeler, yeterince açık mı? Tam olarak neleri barındırır bir kent fiziki ve manevi sınırları içerisinde? Ne türden olayları ve ne türden hayatları?
Yazar
Yayıncı
gidivermek
Yayıncı Logo
Yukarı